Merhaba Değerli Okur,
Ben Eylül Deniz Yıldız. "Gençler de var!" Sergisinde eseri yer alan bir genç aktivistim. Çocukluğumdan beri annemin deyişiyle "dünyayı fazla ciddiye alan" 18 yaşında bir gencim. Bugün sizlerle Türkiye’de genç olma deneyimimi paylaşmak istiyorum. Ve tabii bu sergide eseri bulunan arkadaşlarımızla yaşadığımız ortak deneyimimizi de..
Sergi için bir araya geldiğimiz arkadaşlarımızla kocaman yuvarlak bir masanın etrafında toplandık ve “Sen eserini yaparken neler hissettin, neler düşündün?” diye birbirimize sorduk. Aslında "Gençler de var!" Sergisi, tam da bu deneyimlerin resmedilmesiyle oluştu. Her bir eser, bir genç tarafından yaratıldı. Umutları, beklentileri, heyecanları, ümitsizlikleri ve kaygılarıyla… İçimizdeki düşünceleri anlama ve paylaşma ihtiyacımız bu eserleri var etti. Ben de paylaşmaya başlayayım.
Sergi, gençliğin zengin çeşitliliğini ve renklerini bir aynada yansıtıyor diyebiliriz; ancak bu ayna, sıkça kaygının, öfkenin ve acının yansımasına ev sahipliği yapıyor haliyle. Her bir eserin ardında, toplumsal ve ekonomik sıkıntılarla başa çıkmaya çalışan; bunların yanı sıra kendi yolunu tanımaya çalışan gençlerin hikâyesi yatıyor.
Türkiye'de genç olmak, renkli ve karmaşık bir tabloya dönüşen bir deneyim aslında benim için. Renklere tutunmaktan başka bir çaren yok; ama hem büyümenin getirdiği içsel karmaşa, hem de içine doğduğun coğrafyanın vermiş olduğu karmaşıklık sarmalıyor tüm benliğini.
Ben tablomu yaparken ‘Gençler de var!’ bana neler hissettiriyor diye düşündüm. Ve bu ülkede genç olmayı deneyimleyen her bir arkadaşımla konuştuklarımız geldi gözlerimin önüne. Kaygı dolu bir toprakta, umutla yürüyen gençlerdi arkadaşlarım. Tüm bunlarla birlikte içime dönüp eserimin hikâyesini anlatmasına izin verdim. Bana ‘’UMUTLA BAKTIĞIM GÖKYÜZÜ! SANMA Kİ ÇİÇEK BAHÇESİNDEYİM…’’ diye fısıldadı. Koşullar her ne olursa olsun, geleceğe umutla bakmaya ne kadar da alışmışız aslında. Oysa ne kadar da zor daha güzel, umutlu, neşeli, iyi bir dünya hayâl etmek bir genç için…
2005 İstanbul doğumlu bir gencim ben. Benim doğduğum ülke gittikçe karanlıklaşan, her geçen gün mücadeleye daha fazla özen göstermek zorunda olduğumuz bir ülke... Çarkları paslanmış ve bozuk bir sistem diye tanımlıyorum bazen.
Mesela soruyorum:
Nasıl geçti sizin gençliğiniz? Kaç konsere gittiniz? Hangi yeşil parkta oturdunuz? Nasıl bir gelecek hayâl ettiniz? Siz gençken nasıldı genç olmak?
Sevgili yetişkin, farklı zamanlara doğduk, farklı gençler olduk. Her birimiz farklı bir yoldayız, farklı bir mücadele veriyoruz ve omuzlarımıza yüklenen yükler farklılık gösteriyor. Deneyimlerimiz, bir başkasının deneyimlerini küçültmüyor. Bu sebeple birbirimizi anlamak zorunda değiliz.
Yine de eminim ki biraz da olsa anlamak için okuyorsunuz, anlatayım. Güzel sanatlara hazırlanan bir genç olarak her gün evimden toplam 8 aktarmayla atölyeye gidip geldiğim bir yıl geçirdim. Hani hatırlayın dedim ya gençliğinizi. Şimdi benim gençliğimi dinliyorsunuz. Ben koskoca bir yılda tek bir konsere gittim. Aldığım --ki almak zorunda olduğum-- bir resim kalemi 60 TL. Çoğunlukla günü bir kahve ile geçiriyorum. Benim gençliğimde kahve 70 TL. Sokakta, otobüste, atölyede hep ekonomi, ülkenin nereye gittiği tartışmaları yankılanıyor… Kadın cinayetleri, çocuk hakları, hayvan hakları ve en sonunda iklim krizi gibi konular konuşuluyor. Yani anlayacağınız biz bir kahveye 70 TL verip 12 saat oturduğumuz kafede bunları konuşuyoruz. Bizim gittiğimiz etkinlik konser değil, şenlik festival falan hiç değil. Ara sıra iklim grevleri düzenliyoruz mesela:) Umudumuzu korumak için her geçen gün mücadele ediyoruz. Sinemaya gitmek, arkadaşlarınla birer birer yok olan yeşil parklarda vakit geçirmek gibi basit keyifler ulaşılamaz hale geliyor.
Aslında hayatın en küçük zevklerini bile yaşayamamanın ne demek olduğunu anlayın isteriz. Öfkeliyiz çünkü hayatımız boyunca bahsedilen o çiçek bahçesi her geçen gün, mücadelemize, kaygımıza ve umudumuza rağmen bizden uzaklaşıyor gibi. Bazen her şeyin arasında sadece durmak ve soluklanmak istiyoruz ve arka planda şu sözleri duyuyoruz: “Siz de hiçbir şeyin kıymetini bilmiyorsunuz, Her şey elinizin altında, oohoo bizim zamanımızda..”; “Siz Z Kuşağı da var ya!”; “Sen daha çocuksun anlamazsın”; “Anlamıyorum, neden bu kadar sessizsin?”; Sus, çok konuşuyorsun!”; “Bu geçici bir dönem…’’
Elbette mutlu olmak istiyoruz, elbette hayâl kuruyoruz ve elbette umutla bakmak istiyoruz geleceğe, ama lütfen unutmayın ve hatta hep hatırlayın, bizler çiçek bahçesine doğmadık ve çiçek bahçesinde yaşamanın ne demek olduğunu bilmiyoruz. Hiç sahip olmadığınız bir şeyin hayâlini kurmanın zorluğunu anlayın istiyoruz.
Karanlığın içinde aydınlığı unutan sevgili genç! Umutla baktığın gökyüzünden, kaygıyla bastığın topraktan tanıyorum seni. Var olduğunu hem kendine, hem de topluma kanıtlamak için verdiğin mücadeleyi görüyorum. Mücadelenden tanıyorum seni... Bil isterim, biz, Talebeyiz Biz Derneği'ni oluşturan gençler birbirimize umutlarımızdan bağlanıyoruz. Ve dayanışmanı paylaşmak için hep buradayız, unutma isterim.
Bu serginin, bu yazının gençleri anlamak ve gençlerin sesini duyurmak adına bir köprü olmasını ve gençlerin kendilerini ifade edebileceği alanların çoğalmasını umarak, okuyan herkese kucak dolusu sevgilerimi iletiyorum.